Ne arayalım?

ARAMIZA KATILIN

BİZE ULAŞIN

Adres:

E-posta:

host/bin/bilisimlife.dll

iletisim@bilisimlife.net




 
Rserit
Developer
       
 1026  
 278

Insanoğlu Belgeseli (The Mankind) 7. Bölüm Notları

Merhabalar.
Insanoğlunun diğer macerası olan bu yedinci bölümde insanoğlunun yeni keşifleri dünyayı değiştiriyor. Değişen dünyada farklı bir şeyler arayışına giriliyor.

Bu bölümün anahtar kelimeleri: Vikingler, Aztekler, Colomb, Cortes, Sultan II. Mehmet, Konstantinopolis, Amerika, Ümit Burnu, okyanus akıntıları, çiçek hastalığı.

Bu bölüm şöyle gerçekleşti:

Yeni topraklar için savaşırız, hepsi iktidarlık için.

Gökgürültüsü Tanrısı Tor’un önderliğinde Vikingler, dünyayı katlediyor. Uzun gemileri, hızlı ve kaba. En büyük dalgalarda dahi yolculuk için tasarlanılmış. Batıya, Atlantik Okyanusu’na karşı gidiyorlar.
Avrupalılar ilk kez Amerika kıtalarına çıkacaklar.

Amerika Kıtasında Ölen Ilk Avrupalı



Thorvald Eiriksson (http://en.wikipedia.org/wiki/Thorvald_Eiriksson), kaşif. Yaptıklarıyla Viking kahramanı olmuş. Insanoğlunun 70 bin yıl once Afrika’dan çıkışından berş yeni kaynaklar arayışı sürüyor.



Bu topraklar Inuların. Onlar 19 bin yıl once Amerika’ya ilk gelenlerin torunları. 90 milyon Amerikalı, dünyanın 1/3’ünü oluşturuyor. Dünyanın geri kalanlarıyla ilişkileri yoktu. Inular tecrübeli avcılar. Okları var, hızlı, sessiz ve ölümcüller.

Vikinglerde ise balta vasr. Tek darbeyle kafa koparmak için tasarlanıldı.

Viking tarihçisi şöyle anlatıyor:
“8 Inuluyu öldürdüler. Yoruldular, kamp kurdular. Derken arkalarından gelen bir çığlıkla irkildiler”.



Thorvald Eiriksson, Amerika toprağında ölen ilk Avrupalı. Başka bir Avrupalı Amerika’ya ayak basana kadar 500 yıl geçecek.

Amerika’daki Muazzam Imparatorluk: Aztek Imparatorluğu

Amerika’da ne demir ne de at vardı. Yine de Amerika halkı, Mısırlılardan binlerce yıl önce muazzam bir anıt yaptı. Avrupa’daki hiçbir gökbilimcinin yapamadığı hatasız yıldız haritalarını çıkardılar.
Meksika’daki bir dağın tepesindeki gölde en büyük şehirlerden birini yaptılar: Tenochtitlan Park (http://tr.wikipedia.org/wiki/Tenochtitlan).



Aztek Imparatorluğunun başkenti olan Tenochtitlan, Londra’dan, Paris’ten ya da Roma’dan daha büyüktü. Tam ortasında karanın veya yeraltının birleştiği yerde 30m yüksekliğinde taş tapınak vardı. Burası insan kanına adanmış bir uygarlığın merkezi.

Şehirden 160 km uzakta Aztek savaşçıları bir av peşinde. Ancak bu hayvan değil, insan. Düşman bir kabilenin şefinin peşindeler. Amaçları onu yakalamak ancak öldürmek değil.



Aztekler evreni dengede tutmak için Tanrılarına kan sunmaları gerektiğine inanıyorlardı. Bugün özel bir kurban var: Lahukal. Yetenekli ve sert. Aztekler için büyük ganimet.



Aztek erkekleri ergenlikten itibaren savaş eğitimi görüyorlar. En yeteneklileri Jagua Şövalyesi oluyordu. Silahları bir metal değildi, çok daha iyisi olan oksidyenden yapılmıştı. Oksidyen öylesine keskin ki bugün bile bazı cerrahlar onu tercih edebiliyor.



Lahukal'ın bu adamlara karşı silahı ise tüylü bir tahta. Bu ölümle savaş bir Aztek efsanesine dönüşecek.
8 adam yerde, ancak Lahikal ise hala ayakta. Onu düşüren savaşçı yüzülmüş derisini 20 gün boyunca giyecek. Ailesiyse kurbanın etini yiyecek. Tanrı katına yükseleceklermiş.



Aztek rahipleri bir yıl içinde erkek, kadın ve çocuğu kurban ediyordu. En önemli törenlerinde 20 bine yakın kurban verdikleri de oluyordu. Bu insanlık tarihinin en büyük insane kurban etme eylemi.

Tenochtitlan, Meksika. Aztek’in başkenti.
Aztekler, dünyanın en gelişmiş uygarlıklarından birini kurdu. Akarsuyu olan haşmetli bir şehir. Sarhoşluğa, hırsızlığa ve zinaya karşı yasaları var. Birleşmiş Milletler'den 3,5 asır önce zorunlu eğitimleri vardı. Burası filazofların, şairlerin, matematikçilerin şehriydi.

Aztek inancına gore kurbanın kanı, bereketli bir hasatı garanti altına alıyordu: Mısır’ın.



6 bin yıl önce Amerika’nın ilk çiftçileri bir otu dönüm başına hepsinden daha fazla kalori veren bir tahıla dönüştürdü. Bu tahılda insanoğlunda bulunan genlerin 2 katı var. Bugün bu ürün marketlerde satanlarda 1 / 4’ünü kapsıyor.


Osmanlı Devleti Konstantinopolis’i Fethediyor

Azteklerin gücü zirveye çıkarken 11.200 km ötede hayatları tamamen değiştirecek olaylar yaşanıyor.

Hristiyan dünyasının doğu başkenti  Konstantinopolis, bilindiği gibi Roma’nın ilk imparatoru Konstantin tarafından kuruldu. Ayosofya, zamanın en büyük kilisesiydi.

Yıl 1453, doğu ile batı arasında ufuklarda açılan destansı bir savaş var. Konstantinopolis, 70 bin müslüman ordusuyla Osmanlı tarafından kuşatma altında. Sultan II. Mehmet, o zamanın padişahıydı. Bir alim, savaşçı ve onurdu. 13 yaşından beri onun hayaliydi bu şehir.



Eğer burayı alırsa aynı zamanda ticaret yollarını da alacak.
Ticaret yollarında kurutulmuş çekirdek, Avrupa’yla yapılan baharat ticaretinin 2/3’üydü. Karabiber her yıl Hindistan’dan 1 ton yükleniyordu.



Osmanlı sultanıysa bu şehri yeni Islam Imparatorluğunun incise yapmak istiyor. Ancak şehir, Avrupa’nın en mükemmel surlarına sahip. 6,5 km uzunluğunda ve 30 m yüksekliğinde. O güne kadar hiçkimse bu surları yıkamadı. Hiç durmayan top ateşi savaşın kralı haline geldi.



69 topatar var. Topçular vardiye halinde çalışıyorlar. Soğutuluyor, temizleniyor, dolduruluyor ve ateşleniyor. Her top en fazla 10 gülle alıyordu. Gece gündüz top ateşi, tam 53 gün sürdü.



Hristiyan Konstantinopolis artık müslüman oldu. Şanlı Ayosofya ise dünyanın en büyük camiisi haline geldi.



Dünyanın en büyük ticaret yolları artık batıya düşman yeni imparatorluğun elinde. Bu da doğunun zenginliklerine ulaşmak isteyen Avrupalıları yeni yollara itiyor.



Istanbul’un alınışından 30 yıl sonra bir gemi Güney Afrika kıyılarında fırtınaya yakalandı. Ancak bu yeni keşifleri açacak. Kaptanı Portekizli Bartolomeu Dias, kendisi bir uzman denizci ve kaşif.



Afrika’nın en ucundan Hindistan’a giden yol arıyor. Şimdi Dias, herkesi etkileyecek bir seçimle karşı karşıya. Ya kayaları vurup ölme riskini alacak ya da bilmediği rotaya sapacak. O Atlantik Okyanus’unu seçti. Geminin yelkenleri eski Romalıların yaptıkları gibi yapıyor: 3 köşeli latin yelkeni.

Güney Atlantik’in bilinmeyenlerine gidiyorlar. 13 gün boyunca kara gözükmüyor. Haritaları bir işe yaramıyor. Denizlerde kayboluyor. Ancak yazgısı, doğanın dalgaların altına gizlediği çok önemli bir kuvvet sayesinde değişiyor: Okyanus Kuşağı (http://tr.wikipedia.org/wiki/Kategori:Okyanus_ak%C4%B1nt%C4%B1lar%C4%B1).



Dünyanın dönüş yönüne karşı akan güçlü rüzgarları yol açtığı çok büyük bir dairesel akıntı. Mississippi nehrinin  (http://tr.wikipedia.org/wiki/Mississippi_Nehri) akışından 4 bin kat daha güçlü.

Okyanus kuşaklarının keşfi denizcilikte çığır açtı. Dias, bu toprakları Tanrı ve vatan adına keşif etti: Ümit Burnu.

Burasi baharat yolu ve Konstantinopolis’i bypass eden yeni deniz yolu için büyük önem taşıyor. Çünkü burası doğruca Hindistan’a çıkıyor. Burası 50 yıl içinde dünyanın en kalabalık gemi rotaları haline geldi. Her yıl burundan 44 bin mal geçti.

Colomb Amerika’ya Keşfediyor

12 Ekim
1492. Ispanyol denizciler keşif yapıyor. Başlarında bir Italyan var: Christophe Colomb.
Planı Çin’in batısına ulaşmak. Ispanyol’dan başlayacak yolculuğu sadece 21 gün süreceğini hesapladı. Aradaki mesafeyi ise hata payıyla 11.200 km olarak tahmin ediyor.



Hedefinden binlerce km uzakta denizde 5 hafta geçirmişler, açlıktan ölecekler. Karaya çıkıyorlar. Colomb Japonya’ya geldiğini zannediyor. Ancak burası Bahamalar (http://tr.wikipedia.org/wiki/Bahamalar).
Muazzam bir yeni dünyanın kıyıları: Amerika Kıtaları.



2 dünya 11 bin yıl boyunca birbirinden haberi yoktu. Bahamalarda Tahina kabilesi yaşıyordu. Colomb ilk karşılaşmayı şöyle anlatıyor:
“Bizi yanlarına çağırıyor ve Tanrı’ya hediye veriyorlardı. Sanki cennetten gelmişiz gibi. Onlara kırmızı başlıklar ve boncuklar verdik. Çok memnun oldular ve bize gerçekten çok bağlandılar”.

Amerika halkı çok büyük bir düşmana karşı savunmasız: Hastalığa. Görünmez katille  bu ilk teması bir gün kaderlerini tamamen değiştirecek. Ancak Colomb bir hazine arıyor. Ispanya’ya bir kahraman olarak dönüyor. Yaptığı yolculuklar baraj kapaklarını aşmış. Avrupa’da herkes Amerika’dan bir parça peşinde.

Aztek Imparatorluğu’nun Fethi

Tenochtitlan, Meksika. Aztek’in başkentinde Colomb’dan 28 yıl sonar altın açlığı yeni dünyayı değiştirmek üzere. Bir adamın hırsı yüzünden: Hernan Cortes (http://tr.wikipedia.org/wiki/Hernan_Cortes).  Kurnaz, acımasız ve yakışıklı.



Aztek Imparatoru Montezuma, Amerika kıtalarındaki en güçlü adam. 25 milyona hükmediyor.  



Cortes ve adamlarını sarayında ağırlıyor. Bu bir hataydı. Cortes’in planı imparatoru rehin almaktı. Montezuma’nın hazinesi altınla doluydu. Bir görgü tanığı şöyle anlatıyor:
“Maymunlar gibi altın çalıyorlardı. Aç gözlülükten şişmişlerdi. Yaban domuzları gibi ağızlarının suları akıyordu”.

Halk esir olan imparatora “Cortes’in fahişesi” diyordu. Baş kaldırıyorlardı. Montezuma bu adamlara dur emir vermezse Cortes’in bütün adamlarını öldüreceklerdi.



Halk Montezuma’yı taşlayarak öldürdü. Cortes ve adamları zor kaçtılar.



Yanlarında bir servetle birlikte kaçtılar tabi. Arkalarındaysa bir saatli bomba bıraktılar: Çiçek hastalığı. 6 ay sonra şehrin yarısı bu hastalıktan ölmüştür. Cortes ise 11 ay sonra geldiğinde zaferini tamamlıyordu. Milyonlar 500 adamın önünde diz çöktü.

Yazan ve düzenleyen: Recep ŞERIT

Serinin devamında yeni kıtanın da keşfiyle birlikte neler olacağını göreceğiz.

Keyifli okumalar,
Recep.

Developer.