Insanoğlu Belgeseli (The Mankind) 11. Bölüm Notları
Merhabalar.
Hızla gelişen insanoğlu, çağını daha da ileriye taşımanın derdine düşüyor. Bu bölüm içerisinde geleceğimizin nasıl şekillendiğini ve popüler olayların arka perdesini göreceğiz.
Hikayemizin 11. bölümü şöyle başlıyor:
Yenilikçiyiz, mucidiz, gezegenimizin kaynaklarını dönüştürürüz. Önümüzde yeni zorluklar var. Insanoğlunun zaferleriyle…
Richmond, Virginia. Nisan 1865.
Amerikan iç savaşının en kritik anı. Birlik Ordusu, Konfederasyon başkentine yaklaştı. Ancak şehri savunmak yerine, şehri boşaltıyor. Plan şehri boşaltıp sonra tekrar toparlanınca gelmek.
Emir 2 askere iletildi. Yüzbaşı William Herge ve yardımcısı Linden Kent.
Farkında olmadan savaşı bitirecekler. Amerikan iç savaşı… (http://tr.wikipedia.org/wiki/Amerikan_%C4%B0%C3%A7_Sava%C5%9F%C4%B1)
ABD tarihinin en kanlı savaşı. 600 bin asker öldü. Savaşın anahtarı seri üretim. Birliğe bu muazzam şey sağlayan ülkedeki 5 fabrikadan 4’ü kuzeyde. 25 kat daha fazla silahlı.
Güneylilerin çoğu tarıma dayalı. Kuzey tarafından ezildiler. Richmond terk edildi.
Herge ve Kent’in görevi güneyin en değerli malını yakmak: Tütünü. Ayrıca ihtiyacı olan ne varsa hepsini yok edecekler. Amaçları Konfederasyon depolarını yok etmek; ama Richmond’u sağlam bırakmak. Çünkü geri dönecekler.
Ek kaynak: Burning of Richmond (http://www.mdgorman.com/Written_Accounts/Periodicals/burning.htm)
Yangın kontrolden çıkıyor. Binden fazla bina yanıyor. Cephanelik infilak ediyor. Konfederasyon kendi başkentini yakıyor.
6 gün sonra güney teslim oluyor. Dünyanın ilk endüstriyel savaşı sona eriyor. Insanla makine artık yeni bir amaç için yaşıyorlar: Modern Çağ.
Sadece Amerika’da 40 yılda 400 bin panent alındı. Yeni icatlar seri üretiliyor. Parçalar ayrı ayrı imal ediliyor. Montaj hattında birleştiriliyor.
Dünyada sanayi %700 gelişiyor. Seri üretim Amerika’dan Avrupa’ya sonra da Asya’ya geliyor.
Japonya, 200 yıldır dünyayla bağları kopuk. Ortaçağda kalmışlar. Ama burada bile bir değişim var.
Tokyo’da bir berber.
Içeri giren bir adam modern çağı başlatacak.
Iwasaki Yataro. Ileri görüşlü bir samuray. (http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0vasaki_Yataro)
Japonya’yı 600 yıldır samuraylar yönetiyor. Kılıçlarıyla yaşayıp kılıçlarıyla ölen savaşı bir sınıf.
Kılıçları çok keskin. Dövme çelikten yapılıyor. 32 bin kat, katların her biri bir santimin 1/5’i kadar kalınlığında. Aynı anda 5 insan bedenini ortadan bölebilir.
Samurayların yöntemleri Japonları geçmişte yaşatıyor.
Iwasaki, eski bir samuray ailesinden geliyor. Saçındaki topuzu kestirerek eski düzeni reddediyor. Geleneğe göre topuz ancak yenilgiyle kesilir. Aksi halde bu bir hakaret eylemidir. Iwasaki’ye göreyse bir kurtuluş.
Berber dükkanına bir samuray olarak girdi, girişimci olarak çıkıyor.
1884’te eski bir tershane kiralıyor. Kılıç yapımından kazandığı tecrübeyle çelikten gemiler yapıyor.
Yüzyıllardır işlenmekte olan demir ve karbon alaşımı çeliği ortaya çıkarıyor, safdemirden 10 kat daha dayanıklı.
Bugün yılda 1.3 milyar ton çelik kullanıyoruz. Bu miktar 20 tane Empire State Binası (http://tr.wikipedia.org/wiki/Empire_State_Binas%C4%B1) yapmamıza yeter.
Iwasaki yabancı uzmanlar getirtiyor.
Erişimiş demirin içine oksijen üfleyerek 10 kat daha hızlı çelik üretmek mümkün.
Asya’nın ilk sanayi ülkesi herkesten daha hızlı gelişiyor. Batının 100 yılda yaptığını, Japonya 10 yılda yapıyor.
9600 KM ötede Irlanda’nın Belfast kentinde işçiler çelikten bir dev inşa ediyor.
2000 çelik levha, 3 milyon perçin. Uzunluğu 300 metre. Ağırlığı 46 bin ton. Dünyanın hareket eden en büyük cismi. Batması imkansız.
14 Nisan 1912’de RMS Titanic, New York’a gidiyor. Gemide mors alfabesiyle yeni mesaj sistemi yani telsiz telgraf bulunuyor. Telsizci Jack Philips (http://en.wikipedia.org/wiki/Jack_Phillips_(wireless_officer)). 25 yaşında, bir iletişim uzmanı.
Dünyanın en ünlü faciasında onun da bir rolü olacak.
Akşam saat 9:40. 8 mil ileride Buharlı Mesheba’dan bir mesaj geliyor: “Sıkı bir buz tabakası var ve çok sayıda Iceberg gördük”.
Işık hızıyla yollanan ve gözle görülemeyen mesaj.
Telsiz dalgaları yıldızlar ve gezegenler tarafından milyarlarca yıldır üretilmekte.
Şimdiyse elektrik akımıyla tekrar üretiliyor.
Titanik’te 1316 yolcu var. Yarısından fazlası 3. Sınıf kamaralarında. Bunlardan bir tanesi Theodoor De Mulder (http://www.encyclopedia-titanica.org/titanic-survivor/theodoor-de-mulder.html) Yeni bir hayat bekleyen bir çiftçi.
Karısıyla çocuklarını Avrupa’da bıraktı. Aldığı biletin fiyatı bir yıllık gelirine eşit.
Seri üretimle birlikte kitle ulaşımı da başladı. Buharlı gemiler insanlık tarihinin en büyü göçünü mümkün kıldı. Yarım asır içinde her 20 insandan biri göç etti. En popüler ülkeyse Atlantik’in diğer tarafında: Amerika.
New York’a haftada 100 gemi geliyor. Amerika’ya yılda 26 milyon kişi geliyor.
Gece saat 11:40. Yolcular uykuda. Jack 1. Sınıf yolcuların özel mesajlarını göndermekle meşgul. Iceberg uyarısı köprüye ulaşmıyor. Dünyanın en hızlı gemisi 22,5 natla, nerdeyse tam yol hızla seyir halinde. Bu hiç çıkılmaması gereken bir hız. Hem de denizde doğal mayınlarla dolu buz tabakaları varken…
Titanic bir buzdağına çarpıyor.
Önce 3. Sınıf kamaralar su alıyor. Buzdağı geminin levhalarını deliyor, perçinlerini söküyor. Gemide 6 delik açılıyor. Yeni tür sinyal doğuyor: S.O.S.
10 mil ilerde başka bir Kaliforniya gemisi var. Kurtarmaya yetecek kadar yakın. Ancak telsiz operatörü telsizi kapatmış, sadece 15 dakika önce.
Güya su geçirmeyen gemi batıyor. 10 milyon galondan fazla su giriyor.
3. sınıf yolcular 2. ve 1. sınıf katlarına ulaşmak zorunda. Gemidekilerin yarısından daha azı New York’a varacak.
15 Nisan 1912, gece saat 02:28. 2 saat 45 dakika sonra gemi battı.
Muller ise enkaza yapışmış. Su -3 derece. Öldürücü bir soğuk. 15 dakikada hipotermiden ölebilir. Ama o şanslı olanlardan. Kurtuluyor. 3 gün sonra oraya varıyorlar. Muller, Detroit’teki Ford fabrikasına işçi olarak giriyor. Klasik bir mülteci öyküsü.
Toplamda 1503 (1514 de deniliyor) kişi öldü.
Bu olaylar olduktan daha sonra New York’ta doğanın yeni harikası gelişiyor.
Girişimci Charles Goodyear (http://tr.wikipedia.org/wiki/Charles_Goodyear). Kararlı, sıkıntılı, girişimci.
Kiraladığı evin mutfağında devrim yapıyor. Amazon yerlileri onu asırlardır kullanıyor. Ona kauçu deniyor.
Kauçuk ham haldeyken pek faydalı değil. Sıcakken eriyor, soğukken çatlıyor. Kimyasını değiştirmek için uğraşıyor. 5 yıl geçti hala bir şey yok. Borçları yüzünden hapse girecek. Ailesi sadakaya muhtaç. Ama Goodyear’a göre kauçuk büyük bir nimet.
Derken dönüm noktası gelişiyor, karışıma sülfür (http://tr.wikipedia.org/wiki/S%C3%BClf%C3%BCr) katıyor.
Sonuç: Madde deri kadar dert ama esnek. Bu işleme Romalıların ateş tanrısı vulkanizasyon adı veriyor (http://tr.wikipedia.org/wiki/Vulkanizasyon).
Sanayi devriminde hemen hemen her makinenin buhar basıncına dayanabilmesi için lastik contalar kullanılıyor. T model Ford’da bolca bulunuyor.
8 bin km ötede, Afrika’da Kongo’da 1 milyon 144 bin km karede 2 milyardan fazla kauçuk ağacı var.
Ama burası zalim bir sömürgecinin elinde.
Bir adam öyle bir şey yapıyor ki Afrika’nın yazgısını değiştiriyor: Nsala. Işçi, eş, baba. (http://en.wikipedia.org/wiki/Congo_Free_State).
Nsala, Kongo’daki bir eylemcinin yanına geliyor. Başka gidecek bir yeri kalmadı.
Alice Harris (http://en.wikipedia.org/wiki/Alice_Seeley_Harris). Eylemci, reformcu.
Ingiltere’den gelmiş baptist bir misyoner.
Nsala onu tanımıyor ama gidecek başka bir yeri de yok.
Kızının kesik eli ve ayağı… Karısıyla kızı katledildi. Köyleri saldırıya uğradı.
Belçika Kralı Leopold (http://en.wikipedia.org/wiki/Leopold_II_of_Belgium) 19 yıldır Kongo’yu sömürüyor. Milyonlarca kişiye zorla kauçuk toplatıyor.
Işçiler kotalarını dolduramadıklarında şikon yani su aygırı derisinden yapılmış kırbaç yiyorlar. 15 yılda 10 milyon Kongolu öldü. Afika soykırımı…
Alie Harris dünyayı değiştirecek fotoğraflar çekiyor.
Bringa Vilayeti, Kuzey Doğu Kongo.
Ingiliz misyoner gerçeği ortaya çıkarmak için kitle iletişimini kullanacak.
Burada yaşanan bir dehşet kataloğu.
Bu asırlardır yaşanan tekrar tekrar bir öykü. Sömürgeciler yerlilere eziyet ediyor.
Gözlerden Irak’ta insanlık suçları işleniyor. Harris bunu değiştirmek istiyor. Köylülere ibret olsun diye çocukların nasıl sakat bırakıldığını… Silahı ise fotoğraf makinesi.
Insanlık ilk kez dünyamıza dair görüntüleri çekip kaydediyor. Ilk fotoğraf makinesi 55 kg ağırlığındaydı.
1900’lerde daha küçük ve taşınabilir makineler 2 bin amatörün emrine amade.
Harris, Kongo’da yüzlerce fotoğraf çekiyor. Dünyadaki birçok gazete yayınlıyor. Milyonlarca kişi şok geçiriyor. Aralarında Mark Twain de var (http://tr.wikipedia.org/wiki/Mark_Twain).
Twain, insanlık suçlarına karşı direnen Kongo Reform Derneğine katılıyor. Harris’in çektiği fotoğraflar Twain’in kaleme aldığı broşüre alınıyor.
Kampanya Kral Leopold’u lastik ticaretinden vazgeçmeye zorladı. Kitlesel dünya… Yeni bir güç.
Afrika’da sömürgeciliğe meydan okunurken Avrupa’da büyük devletler savaş halinde. Seri üretim yeni silahlar demek.
Hautzier, 16 km öteye bin kg’lık gülleler gönderiyor.
Mekineli tüfek dakikada 500 mermi atıyor. Tanksa 40 tonlu madeni bir at.
1.Dünya Savaşı’nda 8,5 milyon insan öldü. 2/3’ü silah, 1/3’ü ise hastalık yüzünden.
Bir adam bakterilere savaş açtı. Milyonlarca kişinin hayatı buna bağlı.
1.Dünya Savaşı, Kuzey Fransa.
Öncephede yaşam süresi 6 hafta. En korkunç zamanlar insanlık için en iyi olanı doğuruyor.
Alexeder Fleming (http://tr.wikipedia.org/wiki/Alexander_Fleming). Iskoç askeri doktor. Cesaretle çalışıyor ama ne bir cerrah ne bir sıhhiyeci. O yeni bir doktor türü: Bakteriyolog.
Derdi ise hastalığın kökenini bulmak. Fleming binlerce insanın gereksiz yere öldüğünü biliyor. Yaraları bakteriler yüzünden iltihaplanıyor.
Insan vücudunda 100 trilyon bakteri yaşar. Sayıları hücrelerden 10 kat daha fazla. Canlı dokularından beslenen mikroorganizmalardır. Çoğu zararsızdır. Ama bazıları bağışıklık sistemini çökerten toksinler salgılar ve hastalık yayar. Tarihte bütün savaşlarda kaybedilenlerin toplamından daha fazla can almıştır.
Tecrübe edilmiş tedavi yöntemi dokuyu kesip atmaktı. Sonra bir antiseptikle yani karbonit asitle pansuman yapılıyordu. Asit yarayı dezenfekte ediyor ama aynı zamanda beyaz kan hücrelerine saldırıyor. Oysa bu hücreler vücudun doğal savunma silahları.
Fleming, bakterilerle 10 yıllık bir savaşa giriyor.
Londra, 1928. Savaş bitti. Artık sivil bir doktor. Bir hastanenin laboratuvarında iltihaplı doku örnekleri üzerinde çalışıyor.
Bir sürü çıkmaz sokağa girip çıktıktan sonra her şeyi değiştiren bir keşif yapıyor.
1 ay kadar açıkta bırakılan örnek iltihaplandı. Içinde bir mantar gelişiyor. Bakteriler oldukları yerde durduran madde salgılıyor. Mikroplar çoğalacaklarına parçalanıp ölüyorlar. Bu mantar: Penisilin.
Penisilin, 15 yıl içerisinde her yıl 10 milyon insan kurtardı. Bu dünyanın ilk antibiyotiğiydi. Bugün yılda 45 bin ton antibiyotik üretiyoruz.
Artık yenilikler son hızda. Artık türümüzü mahvedecek güce de sahibimiz hayatı tamamen değiştirme yetisine de.
Yazan ve düzenleyen: Recep ŞERIT
Insanoğlunu bir adım daha ileriye taşıyacak kişileri diğer bölümde göreceğiz.
Keyifli öğrenimler,
Recep.