Cosmos: Bir Uzay Serüveni 3. Bölüm Notları
Selamlar,
Cosmo belgeselinin üçüncü bölüm notlarını nihayetinde çıkarttım. Bu bölümde kuyruklu yıldızlardan, evrendeki birkaç kanundan, çağın önde gelen bilimadamlarından ve onların yaptıklarından bahsediliyor. PDF dosyasına aktardığımda 7 sayfa tuttu notlar. Her bir cümlesini yazdım diyebilirim. Öte yandan yazmam gerektiğini düşündüğüm birçok bölüm daha var. Bu bölümde olanlar insanlığın kaderini değiştiren birçok olaydan ibaret.
Bölüm notları çok uzun olduğu için tek bir konu başlığında iki gönderi altında yayınlıyorum. Yarısını ilk gönderimde, diğer yarısını ise ikinci gönderimde (dikkat, ikisi de aynı başlıkta) yayınlıyorum.
Hikayemize şöyle başlayalım:
Insanlığın başlangıcından beri peşimizi bırakmayan gizemin içinde doğduk.
Yıldızların altında bu dünyada gözlerimizi açtığımızda terk edilmiş bir bebek gibiydik. Nerden geldiğimizden, neden doğduğumuzdan, evrenin nasıl oluştuğundan habersiz... Hepsini kendimiz çözmeliydik. En büyük avantajımız zekamız ve uzun evrim sürecinde iyice gelişmiş olan örüntü tanıma kabiliyetimizdi. Av ve avcıları tespit edenlerin yaşama şansları yüksek, hayatta kalıyorlar ve bu genleri aktarıyorlardı. Gezegenin her yanındaki farklı kültürler, aynı yıldızlara bakıp farklı manzaralar görüyordu.
Gökyüzündeki takvimi okuyabilmek için örüntü tanıma kabiliyetimizi kullandık. Yıldızlarda yazılı mesajlar atalarımız ne zaman kamp kurup ne zaman kurmamalarının haberini verirdi. Göç eden sürüleri, yağmurları hep böyle öğrendik. Yıldızların hareketleri aşağıyı etkiledikçe haliyle yukarıda olanların aşağıdakiler için olduğu sonucuna vardılar. Bu yüzden bir kuyruklu yıldız güzelim düzenlerini bozunca üstlerine alındılar. Tüm eski kültürlerde aynı hata yapıldı. Babilli veya Hindu, hiç fark etmez, hepsi için kıyamet haberiydi.
Afet kelimesinin birçok dildeki karşılığının kökeni Yunancadaki kötü yıldız demekti. Batı Afrika’daki Masai halkı için kuyruklu yıldız kıtlık demekti. Güneydeki Zulu halkı için ise savaş. Batıdaki Egap halkı için hastalık, Zahire’deki Cagalar için ise çiçek hastalığı demekti. Komşuları olan Balubalar için bir liderin ölümünü simgelerdi. Antik Çin Medeniyeti son derece sistemliydi.
M.Ö. kabaca 1400 yılı itibariyle görülen kuyruklu yıldızların kaydını tutmaya başladılar. 3 kuyruklu yıldız devlet için müsibet demekti. Dört kuyruklu ise salgın demekti.
Insanın örüntü tanıma kabiliyeti iki tarafı keskin kılıç gibidir. Varolmayan örüntüler dahi tespit edebilir. Buna hatalı örüntü tanıma denir.
Bir anlam ararız. Varlığımız evren için bir olduğuna bir işaret. Bu yüzden kendimizi ve başkalarını kandırmaya pek hevesliyizdir. Kaşarlı tostta kutsal imgeler, kuyruklu yıldızlarda ilahi uyarılar görürüz.
Bugün kuyruklu yıldızların nerden ve neden geldiklerini tam olarak biliyoruz. Güneşten bir ışık yılı uzaklıktaki bir yere gidelim.
Yukarıdaki resimde olanlar bir vakitten kalma karlar. Sürüklenen buz ve kaya parçaları. Güneş sisteminin doğuşundan kalma kalıntılar. Buna “Oort Bulutu” adı veriliyor ve adını 1980’de varlığını öngören Hollandalı gökbilimci Jan Oort’tan alıyor (https://tr.wikipedia.org/wiki/Jan_Hendrik_Oort).
Kendisi bir parodoksu çözmeye çalışıyordu. Kuyruklu yıldızlar pek çok farklı şekilde olabilir. Gezegenlerin yörüngelerine girdikleri için sıklıkla onlara çarparlar. Kuyruklu yıldızlar çoğunlukla buzdan oluşur. Bu yüzden güneşe her yaklaştıklarında buharlaşma nedeniyle parçalarını kaybederler. Böyle bir geçiş sonrası buzlar yok olduğunda ondan geriye kalan bir göktaşıdır.
Kuyruklu yıldızlar çekim etkisiyle güneş sisteminden fırlatılıp uzaya gönderilebilir. Yine de bir şekilde gelmeye devam ederler. Oort ve başka gökbilimciler tüm bunların nerden geldiğini merak etti.
Oort yeni göktaşlarının görülme zamanlarını hesaplayarak güneşin etrafında birkaç ışık yılı uzaklıktaki devasa bir sürü halinde bulunması gerektiği sonucuna vardı. O zamandan bu yana göktaşlarını güneş sisteminde onca keşifte yapılmış olsa da Oort’un yürüttüğü mantık hala geçerli. Yine de Oort Bulutunu kimse görmedi. Görmemiz mümkün değil. Buralar çok karanlık. Ayrıca en yakın 2 kuyruklu yıldız arasındaki mesafe Dünya ile Satürn arasındaki mesafe kadardı. Ancak bilim bize kendimize has şeyler sunuyor. Jan Oort’un öngörü yeteneği vardı. Güneşle galaksimizin merkezi arasındaki mesafeyi doğruca tahmin eden ilk kişiydi. Samanyolu Galaksisindeki yerimizi öğrenmek önemliydi. Yıldızımız merkeze 30 bin ışık yılı uzakta.
Oort aynı zamanda galaksinin spiral biçimini gözlemlemek için radyo teleskobu kullanan ilk kişiydi. Galaksinin merkezinde devasa patlamalar olduğunu tespit etti. Bu da orda bir süper kütleli bir karadelik olabileceğinin ilk işaretiydi. Pek çok katilin adını duyup da Jan Oort’u duymamış olmanız neyin göstergesidir?
Oorth Bulutu o kadar büyük ki içindeki kuyruklu yıldızlar güneşin etrafında turunu yaklaşın 1 milyon yılda tamamlar. Bu da güneş sisteminin uzak noktalarından geçen bir yıldızın çekim gücü bu kuyruklu yıldızları güneşin çekim alanından ayırabilir. Bazı kuyruklu yıldızlar güneş sisteminden çıkıp yıldızlararası boşluğa sürüklenir. Bazılarının ise kaderi farklıdır.
Aşağıdaki kuyruklu yıldız güneşe doğru gidiyor.
Yüzbinlerce yıl süregelen serbest düşüşünde gittikçe hız kazanıyor. Neptün’ün çekim gücü etkisiyle rotası değişiyor. Jüpiter ise çekim gücüyle kuyruklu yıldızı çekiyor ve değiştiriyor.
Kuyruklu yıldızımız güneş sistemi içine girdikçe güneşten gelen ısıyla pişmeye başlıyor.
Muhteşem bir dönüşüm sahneleniyor. Şimdi bu çıplak isli buzdağının parlayan bir halesi oldu, bir de kuyruğu.
Bu katmanlar 4 milyar kadar yıl önce bu kuyruklu yıldızın nasıl oluştuğunu anlatıyor.
40 bin insan nesli boyunca yaklaşık 100 bin tane kuyruklu yıldız görüşmüş olmalı.
Bu süre boyunca elimizden ancak çaresiz büyülenmüşlikle göğe bakmak geliyordu. Suçluluk ve korku içinde bir açıklaması olmayan tutsaklar gibiydik; ama sonra iki adam arasında insan düşüncesinde devrim yolunu açan kalıcı bir dostluk kuruldu. Isaac Newton ve Edmond Halley bir meselede işbirliklerini bu küçük dünyadaki uzun esaletimizi sonlandırıp bizi özgür kılacaktı. 1664’te kuyruklu yıldız Avrupa’ya dehşet saçarken, akabinde Londra’da meydana gelen veba salgını ve büyük yangın korkuları haklı çıkarıyordu. Ama bir çocuk vardı ki kuyruklu yıldızdan hiç korkmuyordu. Bu onun için büyüleyiciydi.
Hepimiz gibi Edmond Halley de doğuştan meraklıydı (https://tr.wikipedia.org/wiki/Edmond_Halley). Şanslıydı, babası merakını teşvik ediyor ve besliyordu. Ona en iyi bilimsel araç-gereç aldı. Güney yarım kürenin ilk eksiksiz yıldız haritasını çıkarma girişimini de madden destekledi. Halley 20 yaşında Oxford’dan ayrılıp ekvatorun altında Afrika’nın batı kıyıları açıklarında Saint Helena Adasına yelken açtı (https://tr.wikipedia.org/wiki/Saint_Helena). Ama bir sorun vardı: Kimse Halley’e o adada hava şartlarının kötü olduğunu söylememişti. Eksiksiz bir yıldız haritası yapması tam 12 ayını aldı.
Antik Yunan Tanrı ve kahramanlarına yeni bir dünya efsanevi figürleri katılmıştı: Bir tukan, bir pergel ve bir cennet kuşu.
Halley gökyüzünün diğer yarısıyla ülkesine dönünce haritası sansasyon oluşturdu. Artık tüccar ve kaşifler dünyanın her yerinde görülebilen yıldızlara göre seyehat edebilecekti. O dönemde bilimsel keşiflerin onay mecrası Londra Kraliyet Cemiyeti’ne sunuluyordu. Cemiyetin sloganı “Nvllivs In Verba”. Bilimselliği özetliyordu. Latincede “kendin gör” demektir. Diğer bir deyişle “otoriteyi sorgula”.
Halley’in yıldız haritaları cemiyetin deney sorumlusunun dikkatini çekti. Kendisini size gösterirdim ama Robert Hooke’un (https://tr.wikipedia.org/wiki/Robert_Hooke) o dönemden bir portresi yok. Sadece sözlü tasfirleri bulunuyor. Sıska, eğil büklüm ve çirkin diyorlardı. Kendisi muhtemelen gelmiş geçmiş en yenilikçi insandı. Dış görünüşüne rağmen Londra’da partilerin en aranan konuğuydu. Neden mi? Hooke’un dinmek bilmeyen merakı hemen hemen her konuyu kapsıyordu. Hooke küçük bir kozmoz keşfetti. Biz de hala onun verdiği ismi kullanıyoruz: Hücre (https://tr.wikipedia.org/wiki/Hücre). Kendi icatlarından biri olan mikroskopla bir şişe mantarına bakarken hücreyi keşfetti.
Darwin’in evrim teorisinin bazı yönlerini 200 yıl önceden tahmin etti. Hooke teleskobu da geliştirdi. Gözlemlediği astronomik cisimlerin çizimleri kesinliğine verdiği önemi gözler önüne seriyor.
Londra Merkezi, 1666’daki büyük yangında yerlebir olduktan sonra Hooke, mimar Christopher Wren (https://tr.wikipedia.org/wiki/Christopher_Wren) ile bir araya geldikten sonra şehri tekrar tasarlayıp inşa etmeyi üstlendi.
Hooke dönemin en önde gelen deneycisiydi. Helezon yaylar kullanılarak esneklik kanunu, bugünkü adıyla Hooke Kanunu’nu (https://tr.wikipedia.org/wiki/Hooke_yasas%C4%B1) oluşturdu.
O dönemde teknolojinin zirvesinde olan hava pompasını mükemmelleştirerek solunum ve ses deneylerinde kullandı. Hint keneviriyle de deneyler yaptı. Kraliyet Cemiyeti’nin bir toplantısında gemi kaptanlığı yapan bir arkadaşının bu maddeyle deneyler yaptığını, korkulacak bir şeyden daha çok güldürecek bir şey olduğunu beyan etti.
Ancak 17. yy’da Ingiltere’de en çok uyarılan şey kahveydi. Londra’nın her yerinde kahve dükkanı açılıyordu. Insanlar haberleri öğrenmek, yeni girişimlere atılmak, fikir alışverişi yapmak için buralara geliyordu. Sınıf saplantısı olan bir toplumda kahve dükkanları bir eşitlik merkeziydi. Bir tür demokrasi laboratuvarı gibiydi.
Bu ortamda Halley, Hooke ve Christopher Wren ile buluşup çok derin bir gizemi tartıştılar. Gezegenler neden bu şekilde hareket ediyordu? Gökbilimci Johannes Kepler (https://tr.wikipedia.org/wiki/Johannes_Kepler) 80 yıl öncesinde güneşin etrafındaki gezegenlerin yörüngelerin çember değil elips şeklinde olduğunu ve bir gezegenin güneşe ne kadar yakınsa o kadar hızlı hareket ettiğini ortaya koymuştu. Neden? Bir matematik kanunu mu vardı, Hooke’ın esneklik kanunu gibi mesela. Wren ne yaptıysa çözemedi.
Hooke bulduğunu söylediğinde Halley çok heyecanlanmıştı. Ama aylar geçtikten sonra bile Hooke’tan bir cevap gelmedi. Tutturamıyordu. Sonunda Halley, Hooke’un mazeretlerini dayanamayıp bıktı. Bunu yapabilecek kişiler olmalıydı. Cambridge’deki şu matematikçi akıllı bir adamdı. Daha 22 yaşındayken ışığın mizacıyla alakalı önemli sorulara yanıt bulmuştu. Yansıtıcı teleskopu da o icat etmişti. Ama ortalıkta yoktu. Işıkla ilgili Hooke’la girdiği tartışmada sinirleri harap olmuş, o zamandan beri inzivaya çekilmişti.
Halley merak etti. Ağustos 1684’te görüşme sonucunda dünyanın pek çok bakımdan değişeceğini ne onlar ne de başkaları tahmin edebilirdi. Isaac Newton (https://tr.wikipedia.org/wiki/Isaac_Newton) 1642’nin noelinde Ingiltere’de doğdu. O daha gözlerini açmadan babası öldü. Annesi 3 yaşındayken onu terk etti. 11 yaşındayken geri döndü, yeni bir aileyle, Newton’ın nefret ettiği bir üvey babayla birlikte.
Newton doğaya çok meraklıydı. 1661’de Cambridge bünyesindeki Trinity Üniversitesi’ne girdi. Başarısız bir öğrenciydi. Ne bir arkadaşı ne de bir ailesi vardı. Odasına çekilir, Antik Yunan Filozofları, geometri ve din üzerine sorulara dalardı. Newton, simya adı verilen ve sadece pek az antik filozofun bildiği gizli bir disiplinin tekrarı keşfedilmeyi beklediğine inanıyordu. Adi metalleri gümüşe veya altına çevirmeyi umuyordu.
Öğrenmeyi ve hatta olumsuzluğun anahtarı olan yaşam iksirini bulmayı umuyordu. Kitabı-ı Mukaddes’te gizli mesajlar bulmayı saplantı haline getirmişti. Tanrı’nın şifreli talimatlarını deşifre etmeyi umuyordu. Hz. Isa’nın yeryüzüne ikinci geliş tarihini bulabilmek için hesaplar yapıyordu.
Ömrünü adadığı simya ve kutsal kitap kronolojileri bir yere varmadı. Halley, Newton’ı bulduğunda o bir münzeviye dönüşmüştü. 13 yıl önce Hooke, kamu önünde ışık ve renkle ilgili çalışmalarını çalmakla suçladığından beri inzivadaydı. Ama aslında ışık spektronu gizemini Newton çözmüştü. Halley sorunu anlatınca, Newton bu sorunu 5 yıl önce çözdüğünü söylemişti. Tekrar hesaplayıp Halley’e gönderecekti. Tam da blöf yaptığını düşündüğü sırada bir ulak Newton’dan bir zarf getirdi.
Işte modern bilimin başlangıcı! Üstelik sadece dünya için değil, Cosmos için de geçerli.
Halley alel acele Cambridge’ye gitti. Ama ufak bir sorun vardı. Cemiyetin kitap satışı (o yıllardaki ‘Balıkların Tarihçesi’ kitabı) yeteri sayıya ulaşamadı.
Devamı aşağıda.
Mesaj 11.10.2015 12:56:12 tarihinde Rserit tarafından düzenlenmiştir.
Hikayemizin devamı:
Cemiyetin durumu yoktu. Bütçesini bu kitaba harcamıştı. Dolayısıyla Newton’ın bu kitabını basacak paraları yoktu. Devrim tehlike içinde. Halley’in çabaları olmasa Newton’ın başyapıtı gün yüzü göremeyebilirdi. Halley bu kitabın editörlüğünü yapmasının yanı sıra basımını da kendi cebinden harcadı. Newton ilk iki cilti tamamlayıp hareket fiziğinin matematiksel çerçevesini belirledi. Üçüncü ciltte kahve dükkanındaki tartışmanın galibiyetini net olarak belirleyecekti. Prensipleri vasıtasıyla dünyanın, ayın ve gezegenlerin tüm hareketlerine açıklamalar getirdi. Ama bir sorun vardı. Halley, Newton’ın ruh hekimliğini de üstlenmişti.
Halley olmasaydı Newton’ın eseri karşılanmayacaktı. E ne olmuş yani? Bu neden önemli? Isaac Newton, 1642’de doğduğunda dünya çok farklıydı. Hrkes gezegenlerin hareketlerine bakıp “bunu usta bir saatçinin işi” olduğunu düşünüyordu: Tanrı. Bu açıklama kapıları kapatıyordu. Başka sorulara zemin hazırlamıyordu. Sonra Newton geldi, Tanrı aşkıyla dolu bir dahi. Doğanın kanunlarını matematiksel şekilde mükemmel yazıyordu. Formülleri evren çapında. Çekim ve hareket kanunuyla güneşin diğer gezegenleri nasıl bağladığı ortaya çıktı. Onun hareketleriyle bunun bir saatçiğe bağlama ihtiyacı ortadan kalktı. Saatçi çekim gücüydü. Madde keşfedebileceğimiz emirlere itaat ediyordu. Newton’ın güneş sistemine dair açıklamaları sayısız başla soruya zemin hazırladı. Principia’da (https://tr.wikipedia.org/wiki/Philosophi%C3%A6_Naturalis_Principia_Mathematica) ayrıca Calcülüs’ün icadına yer verilmişti. Dünyadaki tutsaklığımıza son verebilecek ilk elle tutulur teoride işleniyordu: Uzay yolculuğu.
Newton itici patlamada artan bir topun ateşlenmesini örnek verdi. Yeterli hıza ulaşılırsa çekim gücünün sınırlarını aşabilir ve gülle dünyanın yörüngesine yerleşebilirdi.
Bulduğu şey her şeyi değiştirdi.
Newton bizi başka bakımdan da özgürleştirdi. Kuyruklu yıldızların gidişini ve dönüşünün doğa kanunu bularak göklerin gazabıyla korkularınız arasındaki bağları da koparmış oldu.
Halley yıllarını Newton’ın yanında olmaya adamıştı. Ama çoğu insanın aklına gelen tek şey adını taşıdığı bir kuyruklu yıldızdı. Kaderin cilvesine bakın ki Halley pek çok şey yapsa da hiç kuyruklu yıldız keşfetmemişti.
Principia’nın yayınlanmasından sonra Halley kralın emriyle 3 okyanus seferini yönetti. Donanmanın navigasyon sorununu çözmek için yapılan bilimsel keşif seferleriydi bunlar. Bu fırsattan yararlanarak dünyanın manyetik alanının ilk haritasını hazırladı. Aynı zamanda iş adamıydı. Dalgıç çanını da geliştirdi. Bu icadıyla batık kurtarma hizmetleri üzerine çok tutulan bir ticari işletme kurdu.
Meteroloji haritasını icat etti. Hakim rüzgarlar için tasarladığı simgeler halen kullanılır.
Halley nufüs istatistiği biliminin temelini attı. Londra’yla Paris’in doğum, ölüm ve evlilik gibi şeylerle kıyasladı. Paris’in çevresini yayan dolaştı.
Tüm yetişkinlerin yaklaşık yarısının hayatta kalıp üreyemeyeceğini, dolayısıyla her evli çiftin 4 çocuğu olmasını buldu.
Edmond Halley sayesinde güneş sisteminin büyüklüğünü öğrendik. Güneş ile dünya arasındaki mesafeyi buldu. Venüs gezegeninin güneşin önündne geçmesi ne kadar sürdüğünü tam olarak ölçerek bulabildi. Ölümünden 27 yıl sonra James Cook (https://tr.wikipedia.org/wiki/James_Cook), Venüs’ün güneşin önünden geçişi sırasında Halley’in yöntemini test etmek için Tahiti’ye sefer yaptı. Güneşe doğruca bakmaktan gözlerinin zarar görmesini engellemek için özel bir filtre kullandı. Coock ve tayfası 150 milyon km olduğunu hesapladılar. Sözde sabit yıldızların sabit olmadığını fark eden de ilk Halley’di. Bunu nasıl yaptı? Antik Yunan Gökbilimcilerinin en parlak yıldızlar üzerinde yaptığı gözlemleri, Enikon’u inceledi ve 1800 yıl sonnra aynı yıldızlar üzerine gözlemleriyle karşılaştırdı. Daha önce neden kimse fark etmedi? Çünkü yeterince zaman geçtiğinde fark edildi. Cisimler uzakta durunca hareketi algılamak zordur. Halley müthiş bir gerçeğe giden ilk ipucunu keşfetmişti.
Tüm yıldızlar hareket halinde birbirlerinin yanından geçerek gidiyor, galaksimizin merkezi etrafında nütunvari dansları sırasında atlı karıncanın atları gibi bir yükselip bir alçalıyorlardı.
Evet, bir de kuyruklu yıldız meselesi vardı. Bu gizemi çözmek istiyordu. Ilk gözlemi Nikeforos Gregoras (https://tr.wikipedia.org/wiki/Nikeforos_Gregoras) adlı Bizanslı din adamı tarafından, bugünkü adıyla Istanbul’da Haziran 1337’de yapıldı. 1472-1698 arası kaydedilmiş tüm araştırmalı yıldızların peşine düştü. Halley’in gözlemlerine göre kuyruklu yıldız uzaydaki biçimini bulması gerekiyordu. Azmini ve matematiğini konuşturan Halley, kuyruklu yıldızların uzun, eliptik şekilde ve güneşe bağlı olduğunu keşfetti. 1531-1607-1682 yıllarında gözleri aslında 76 yılda bir geri dönen aynısı olduğunu da keşfetti.
Hayret verici bir örüntü tanımlama kabiliyeti sergileyerek bu kuyruklu yıldızların 50 yıla aşkın süre sonunda tekrar geleceğini öngördü.
Halley yılladır süregelen “kehanet” öngörülerini bozdu. Tereddüt de etmedi. Halley sadece kuyruklu yıldızın 1758’in sonunda gökyüzünün belirli bir yerinden belli bir yol izleyerek tekrar geleceğini belirtti. Aşağıda gördüğünüz resim Halley’in kuyruklu yıldızı.
Uzaydaki buz ve kaya parçasından ibaret. Çünkü Neptün’ün yörüngesinin ötesinde güneşten neredeyse 5 milyar kilometre uzakta kuyruklu yıldızlar sakin yaşamlar sürüyor. Yörüngesinin uç noktalarına ulaştığında yavaşlayacak, ta ki güneş daha fazla ilerlemesine müsade etmemesine kadar. Sonrasında da güneş sisteminin iç kısımlarına doğru uçuşu başlayacak. Halley Yıldızı güneş sisteminin etrafında serbest düşüş halinde. Güneş sistemindeki her şey, gezegenler ve yıldızlar gibi, güneşin etrafında dönüş halindedir.
Çekim gücü gezegenleri güneşe doğru çekiyor; ama yörüngelerinin momentumu sayesinde güneşin etrafında dönüyor; ama çarpmıyorlar.
Robert Hooke seneler önce ölmüştü. Kötü alışkanlıklarından. Her gün biraz pelin, afyon ve civa... Birkaç ay sonra Newton cemiyetin başkanı olarak görevini devraldı. Halley 85 yaşında ölene kadar çalıştı. Son anında bir kadeh şarap istedi ve onu zevkle içti. Son nefesini verdi. Kimileri böyle bir yerde Newton’ın Hooke’dan intikamını aldığına inanır (portresini yakması gibi).
Halley’in öngörüsü unutulmadı. 50 yıl sonra tahmini dönüş tarihi yaklaştığında dünya çapında gökbilimciler ilk kez görmek için yarıştılar. Hayal kırıklığı olmadı. O zamandan bu yana 76 yılda bir ziyaretimize geliyor.
Halley kuyruklu yıldız buralara en son 1986’da uğramıştı. 2061’de bu manzarayı görürseniz bilin ki geri gelmiştir. Newton’ın kanunları, Halley’in tek bir kuyruklu yıldızın davranışını öngörmesine olanak sağladı.
Son bir öngürü: Sadece Newton’ın çekim gücü kanununa dayanarak, bundan birkaç milyar yıl sonra evimiz olan samanyolu galaksisinin, komşumuz Andromeda ile birleşebileceğini öngörebiliyoruz. Yıldızlar arasındaki mesafe, boyutlarına oranla daha fazla olduğu için her iki taraf da çarpışan yıldızları olsa bile çok az sayıda olacaklar. O kadar ileriki bir gelecekte, gezegenlerdeki yaşam türleri güvenlikte olacak, milyarlarca yıl sürecek bir ışık gösterisini ilk defa bu küçücük dünyada, tek bir gerçek dostu olan bu adamın kulak verdiği müzikle dans edecek, yarım trilyon yıldızı izleyebilecekler.
Yazan ve düzenleyen: Recep ŞERIT
Diğer bölümün notlarını da alıp kısa süre içerisinde paylaşmaya gayret edeceğim. Vaktim yettiğince notları alıp sizlerle paylaşıyorum.
Keyifli okumalar,
Recep.
Mesaj 11.10.2015 12:53:15 tarihinde Rserit tarafından düzenlenmiştir.